NOT;BAĞLANTIYADA BAKMANIZI ÖNERİRİM
.http://www.aziziyemuftulugu.gov.tr/www.dadaskentmerkezcami.com/tecvid1.htm
TECVİD İLMİNİN MAHİYETİ
1. Tecvidin tarifi:
Tecvid ( التجويد ) lugatta: “Bir şeyi güzel yapmak, süslemek, iyi ve
hoşça yapmak” manalarına gelmektedir. Istılah manası olarak tecvid:
“Harflerin mahreç ve sıfatlarına uymak suretiyle, Kur'an-ı Kerim'i âdab ve erkânına uygun bir şekilde hatasız okumak” demektir. Bununla ilgili
kaideleri öğreten ilme de: “Tecvid ilmi” denir.
2. Tecvid ilminin mevzuu:
Kur'an-ı Kerim'in kelimeleri, Kur’an-ı Kerim'in aslını ve esasını
teşkil eden hece harfleridir.
3. Tecvid ilminin gayesi:
Rasulullah (S.A.V.)in ağzından duyulduğu üzere, Kur’an-ı
Kerim'i fesahat ve belağatına uygun bir şekilde okuyabilmeyi sağlamak,bu hususta olanca gücü sarf etmektir. Şöyle de denebilir: Kur'an-ı Kerim'in okunması esnasında dili hatadan, noksanlıktan ve ziyadeden korumak, “Kur’an-ı Kerim’i tertil ile (açık-açık, tane-tane) oku” ayet-i
kerimesindeki emre sımsıkı sarılmaktır.
Bu şerefli ilmi öğrenmenin faydası da: İki cihan saadetine nail
olmak ve Cenab-ı Hakk'ın cemaliyle cennetiyle müşerref olmaktır.
4. Tecvid ilmini öğrenmenin zaruriyyeti:
Kur’an-ı Kerim tecvid üzere nazil olmuş ilahi bir kitaptır. Cebrail
(A.S.) Peygamberimiz (S.A.V.)e Kur’an-ı Kerim’i tecvid ile okumuş,
Peygamberimiz (S.A.V.) de ümmetine aynı şekilde bildirmiştir.
Binaenaleyh namaz sahih olabilecek kadar Tecvid ilmini öğrenmek farz-ı ayındır. Çünkü Cenab-ı Hak, şöyle buyurmaktadır.
"وَرَتِّلِ الْقُرْآنَ تَرْتِيلاً" “Kur’an-ı Kerim’i tertil ile (açık-açık, tane-tane) oku” Bu ayet-i kerimede ALLAH (C.C.) Kur’an-ı Kerim'i tecvid ile
okumayı emretmiştir. Mezkûr ayetle ilgili olarak Hz. Ali (R.A.)’a
sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:
“Tertil, harflerin tecvidini ve vakıfları bilmektir.” Kur’an-ı
Kerim'i tertil ile okumak farzdır. Tertil de tecviddir.
Diğer bir ayeti kerimede Cenab-ı Hak: “ALLAH’ü Teâlâ,
Kur'an (ın lafzında ve manasın) da hiçbir (tezat ve) eğrilik kılmadı.”
buyurmuştur.
Hz. Peygamber (S.A.V.) Kur’an-ı Kerim'i tecvidli olarak okur ve
bu konuya itina gösterenleri de takdir ederdi. Enes b. Malik (R.A.)’a:
-Hz. Peygamberin okuyuşu nasıl idi? diye soruldu. O da:
-Hz. Peygamberin okuyuşu, uzatılacak harfleri uzun okur idi, dedi
sonra (misal olarak) Bismillahirrahmânirrahim'i okudu da:
- Hz. Peygamber (S.A.V.) Bismillâhi uzatır, er-Rahmân’ı uzatır
ve er-Rahîm'i uzatır idi, dedi.
Aynı şekilde Ümmü Seleme (R.Anha) validemiz, Rasülullah
Efendimiz (S.A.V.)’in okuyuşunu tarif etti: Öyleki, O’nun okuyuşunu
harf harf tarif ediyordu.
Ayrıca Peygamberimiz (S.A.V.) tecvide riayet etmeden Kur'an-ı
Kerim-i okumayı yasaklamıştır. Nitekim Enes b. Malik (R.A.) şöyle
demiştir:
“Nice Kur'an okuyanlar vardır ki, Kur'an onlara lanet eder.”
Bu lanet, Kur'an-ı Kerim'i tecvidsiz olarak okuyan; harflerin
mahreçlerine ve sıfatlarına riayet etmeyen kimseyedir.
Tecvid konusunda sahabe-i kiramdan Abdullah İbn-i Mesud
(R.A):
-Kur'an-ı Kerim'i, tecvidle okuyunuz. Abdullah İbn-i Abbas
(R.A.) de:
-Kur'an-ı Kerim'in harflerini açık bir şekilde okuyunuz, demiştir.
Bu hususta Şeyh İbnu'l-Cezeri de Mukaddimesinde şöyle der:
“Tecvidi öğrenmek, ona riayet etmek kat’i bir farzdır. Kim Kur'an-ı
Kerim’i tecvidsiz okursa günahkâr olur. Çünkü O'nu ALLAH (C.C.)
tecvidle indirdi ve bize kadar da böylece (tecvidle) geldi. Tecvid;
tilavetin süsü, eda ve kıraatın da ziynetidîr.”
Netice olarak diyoruz ki bütün bu ayet-i kerimeler, hadis-i şerifler
ve diğer nakiller açıkça ifade ediyor ki: Kur'an-ı Kerim'i, Lahn (hata) ile okumak, tecvidsiz okumak caiz değildir, haramdır. Harflerin mahreç vesıfatlarına uymak suretiyle, namaz sahih olabilecek kadar Kur'an-ıKerim’i tecvid üzere okumak: Erkek-kadın her Müslümana kat’i farzdır. Bunu inkâr eden kâfir olur. Binaenaleyh, Kur'an Kerim'i tecvid kaidelerine uygun olarak öğrenip okuyabilme imkân ve kabiliyetine sahip oldukları halde, çeşitli sebeplerle bunu ihmal edip,Kur'an-ı Kerim'i hatalı olarak okumaya devam edenlerin günahkâr olacakları aşikardır. Gayret ettiği halde, öğrenme imkânından mahrum olanların mazur sayılabileceklerini ümit etmekteyiz. ALLAH’ü a'lemü. Tecvid ilmini bilmek, dört temel esasa bağlıdır
Bu bölümde; Harfler, harflerin mahreç ve sıfatları hakkında
malumat vermeye çalışacağız, inşaALLAH.
HARFLER
Harf; lugatta: “Taraf, bir şeyin ucu, kenarı, sivri ve keskin kıyısı”
demektir. Tecvid ilminde ise harf: “Bir mahrece itimad ederek çıkan ses” den ibarettir. Harfler iki kısma ayrılır:
1- Aslî harfler: Bunlar bildiğimiz şu -28- hece harfleridir:
ا ب ت ث ج ح خ د ذ ر ز س ش ص ض ط ظ ع غ ف ق ك ل م ن و ه ي
Bazı harf sıralamalarında vav ( و) ile ye ( ى) harfi arasına yazılan
lamelif ( لا) müstakil bir harf değildir. Adından da anlaşılacağı üzere, lam ile elif harfinin birleşmesinden meydana gelmiştir.
2- Fer'î harfler: Aslî harflerden çıkan ve ikinci derecede olan
harflerdir ki, fasih olup Kur'an-ı Kerim'de bulunan fer’î harfler şunlardır:
a- Hemze-i müsehhele (Teshil yani kolaylaştırılan hemze): Bu da
üç kısma ayrılır:
I- Hemze ile elif arası: Fussilet süresi, 44. Ayet-i kerimesinde
geçen: ( ءَأَعْجَمِيٌّ ) kavli şerifindeki ikinci hemzenin hemze sesi ile elif sesi arasında bir sesle okunuşu gibi. Kıraatta imamımız, Asım kıraatı ve Hafs rivayetinin tek örneğidir. Bu hemzede teshil yapılırken çıkacak olan ses أَهَعْجَمِيٌّ) ) şeklinde bir ( ه ) sesi olmamalıdır. Bu şekildeki bir okuyuş teshil değil, hatadır, lahn-ı celidir.
II- Hemze ile ye arası: ( أَئِنَّكُمْ ) kavli şerifindeki ikinci hemzenin,
halis hemze sesi ile ye sesi arasında bir sesle okunuşu gibi.
III- Hemze ile vav arası: ( أَؤُنَبِّئُكُمْ ) kavli şerifindeki ikinci hemzenin,
hemze sesi ile vav sesi arasında bir sesle okunuşu gibi. Bu son iki vecih, İmam-ı Asım kıratında yoktur.
b- Elif-i mümale: İmale edilen (uzatılan) elif. Elif-i meddiyye ile
ye arasında bir eliftir ki, ne halis eliftir ve ne de halis ye'dir. Bu halde,elif tarafı ye tarafına galip olursa ona “İmale-i suğra (küçük imale)”,eğer ye tarafı elif tarafına galip olursa ona da “İmale-i Kübra (büyük imale)” denilir. Kıraat-ı İmam Asım ve Hafs rivayetinde tek örnek: Hûd suresi, 41. Ayet-i kerimesinde geçen ( مَجْرَيهَا ) lafz-ı şerifidir. Bunu imale-i kübra ile okumak lazımdır. Burada “re” harfinin önündeki elif harfini
imale-i kübra ile imale yapabilmek için: Elif harfini telaffuz ederken ye harfi gibi yaparak ve re harfini ince okumakla mümkün olur.
c- Nun-u muhfat: ihfa edilen nundur.
Kıraat-ı İmam Asım ve Hafs rivayetinde bulunan fer’i harfler
bunlardır. Diğer kıraat imamlarından İmam Hamza’nın birinci ravisi
Halef kıraatında; “Sad-ı müşemme (işmam olunan sad)” ve İmam
Nafi'in ikinci ravisi Verş kıraatında; “Lam-ı mufahhame (kalın okunan lam)” diye iki fer'i harf daha vardır.
MEHARİC-İ HURÛF
(Harflerin Mahreçleri)
Tecvid ilminde mahreç: “Harfin çıkış yeri” demektir ki harfin
çıktığı; başka harflerden tefrik ve temyiz edildiği (ayrıldığı) yerdir.
Mahreç mahalleri beştir.
1- CEVF: Boğaz ile ağız içinde olan boşluktur.
2- HALK: Boğaz
3- LİSAN: Dil.
4- ŞEFEH: Dudak.
5- HAYŞUM: Geniz kovuğudur.
İşte mahreç mahalleri bu beş bölgedir. Fakat bu mahallerden
çıkan harflerin mahreçlerinin adedi hususunda ihtilaf edilmiştir.
Muhakkıkın-ı kurra'nın görüsü -17- dir. Şimdi de bunu izah edelim:
1. Mahreç: Cevf’dir. Buradan med harfleri vav, ye, elif ( (و ي ا
çıkar.
2. Mahreç: Aksa-ı halk(boğazın başlangıcı, göğüse bitişik olan
kökü)dür. Buradan evvela hemze ( ء) sonra he ( ه ) çıkar.
3. Mahreç: Vesatu'1-halk (boğazın ortası) dır. Buradan önce ayın
ع ) )sonra da ha ( ح) çıkar.
4. Mahreç:. Edna-ı halk (boğazın ağıza yakın olan yeri)dir.
Buradan önce ğayın ( غ) sonra da hı ( خ) çıkar.
5. Mahreç: Aksa-ı lisan (dilin boğaza en yakın kısmı)dır.
Buradan büyük dilin dibini üst damağa vurmakla kaf ( ق) çıkar.
6. Mahreç: Kaf harfinin mahrecinin bir parmak miktarı
aşağısıdır. Buradan kef ( ك) çıkar.
7. Mahreç: Vesatu’l-lisandır. Dilin ortası ile üst damağın
ortasıdır. Buradan önce cim ( ج) sonra şin ( ش) sonra da ye ( ي) çıkar.
8. Mahreç: Sağ veya soldan dilin yan tarafını hafifçe üst adrasa
(azı dişlerine) dokundurmak suretiyle dat ( ض) harfi çıkar. Dat harfi
çıkarılırken dil ucu serbesttir
9. Mahreç: Sağdan veya soldan dat harfinin mahrecinin
bitiminden dil ucuna kadar olan kısmı ile karşısı olan üst
damaktır.Buradan lâm( ( لçıkar.
10. Mahreç: Dil ucu ile onun hizasındaki iki üst ön dişlerin
etleridir. Buradan ihfa olmayan nun ( ن) çıkar. Yeri itibariyle lam
harfinin biraz altıdır ve onun mahrecinden biraz dardır.
11. Mahreç: Dilin en uç tarafının biraz arkası ile karşısındaki ön
dişlerin üst tarafı olan damaktır. Buradan re ( ر) harfi çıkar. Bu durumda dilin ucu kavislidir.
12. Mahreç: Dil ucu ile üst ön dişlerin dipleridir. Buradan diş
etlerine gayet yakın olan yerden tı ( ط), biraz aşağısından dal ( د), dişlerin yarısına yakın olan yerden de te ( ت) çıkar.
13. Mahreç: Dil ucu ile alt ön dişlerin yarısından yukarısıdır.
Buradan: Dişlerin yarısına yakın olan yerden sat ( ص), az yukarısından sin س) ), dişlerin ucundan da ze ( ز) çıkar.
14. Mahreç: Dil ucu ile üst ön dişlerin uçlarıdır. Buradan: Dilin
gayet ucunun arkasından zı ( ظ), bunun biraz ardından zel ( ذ) ve bunun da biraz ardından se ( ث) çıkar. Bunların hepsinde dilin ucu dışarı çıkarılır. Zı harfinde biraz az, zel harfinde biraz daha fazla ve se harfinde de daha fazla çıkarılır. Bu durumda zel ve se peltek okunur.
15. Mahreç:Alt dudağın içi ile üst ön dişlerin uçlarıdır. Buradan
fe ( ف) çıkar. Fe harfi çıkarılırken, üfleyerek değil de üst ön dişler, alt dudağın karnını hafif ısırması ile yapılacak.
16. Mahreç: Dudaklardır. Dudakların birbirine kuvvetlice
kapanmasıyla be ( ب), dudakların içini uçlarına yakın yerleri hafifçe
kapatmakla mim( م) çıkar. Daha ziyade uçlarına yakın olan yerleri
birbirine kapanmayarak, ileri doğru uzatmakla vav ( و) çıkar. Vav'da
dudaklar fazla sıkılmaz. Dudakları geri çekerek vav çıkarılmaz.
17. Mahreç: Hayşumdur. Buradan gunne (hayşumdan gelen ses)
çıkar. Gunne, mim ve ihfa edilen nun harfine mahsustur.
Bir harfin mahreci üzerinde çalışırken öteden beri kullanılan usûl:
O harfi sakin kılmak ve kendisinden önce de harekeli bir hemze getirmek suretiyle o harfi okumaktır. Mesela be ( ب) harfini, evveline bir hemze getirerek sakin kılıp eb ( أَبْ ) diye okuduğumuzda dudakların birbirine kapandığını görürüz, işte bu, be harfinin mahrecidir.
MAHREÇ ŞEMASI
![]() |
Daha önce de belirttiğimiz gibi, harflerin mahreçlerini sadece
kitaptan okumak kâfi değildir. Ehlinden ta'lim görmek şarttır. Nitekim
birçok Kur'an-ı Kerim okuyanlar, tecvidi ezbere bildikleri halde
tatbikatını yapamamaktadırlar. Bu durumda tecvidi bilmekle bilmemek
arasında ne fark vardır?...
Bir de harfler çıkarılırken, herkes harfleri, yaratılışlarında olan
tabii ses güzelliği ile çıkarmalıdır. Buradaki “Tabii ses”den maksat;
Merhum Üstad Hacı Mehmet Rüştü Aşık Kutlu hazretlerinin tabirleriyle:
“Kur'an-ı Kerim okuyucusu, Kur'an-ı Kerim’i okurken hiç zorlanmadan,
ses kendisi diyecek ki “Beni çıkar”, okuyucu sesine: “Çık” demeyecek.
Bir zorlama neticesinde çıkarılan sesin güzelliği bozulur. Okuyan da
dinleyenler de rahatsız olur, huzur kalmaz. “Binaenaleyh, ehlinden kâfi
ve vâfi derecede talim görerek, dili harfe öyle alıştırmalı ki, kaygısız ve düşüncesiz olarak o harf çıkarılmalıdır
SIFAT-I HURÛF
(HARFLERİN SIFATLARI)
Tecvid ilminde sıfat: “Mahreçlerde meydana gelişi esnasında
harfin sesine arız olan keyfiyete” denir. Sıfatlar iki kısma ayrılır:
1- Sıfat-ı lâzime: Harflerin zatına mahsus ve harften ayrılması
mümkün olmayan sıfatlardır. Çünkü sıfat-ı lazimelerin harften ayrılması
halinde, harf diye bir şey ortada kalmaz, yok olur. Bu sıfatların terk
edilmesi büyük hatadır. Sıfat-ı lâzimeler şunlardır:
“1-Cehr, 2- Hems, 3- Şiddet, 4- Rihvet, 5- Beyniyye, 6- İsti'la, 7-
İnhifad, 8- Itbak, 9- İnfitah, 10- Kalkale, 11- Safir, 12- Gunne, 13-
Tefeşşi, 14-Tekrir, 15- İstitale, 16- İzlâk, 17- İsmat, 18-Lin, 19- İnhiraf.”
2- Sıfat-ı arıza: Harften ayrılması mümkün olan ve ayrıldıkları
zaman da harfin zatını değiştirmeyen sıfatlardır. Harfin zatında bir
değişiklik meydana gelmediği için, bu sıfatların terkinde küçük hata
meydana gelir. Sıfat-ı arızalar şunlardır:
“l- Tefhim, 2- Terkik, 3- İdgam, 4- İhfa, 5- İzhar, 6- Kalb, 7-
Medd, 8-Hareke, 9- Sekte, 10- Vakf, 11- Sükun.”
Şimdi bunları teker teker izah edelim.
SIFAT-I LAZİME
1- Cehr: Lugatta, “ortaya çıkarmak, söz söylerken sesi
yükseltmek” demektir. Tecvid ilminde ise cehr: “Kendisinde cehr sıfatı
bulunan harfleri harekeli olarak telaffuz ederken, nefes cereyanının
akmamasına denir. Cehr harfleri okunurken mahrece kuvvetle
dayanıldığı için nefes cereyanı tıkanır. Cehr harfleri şu sözde
toplanmıştır: ظِلُّ قَوٍ رَبْضٌ إِذْ غَزَا جُنْدٌ مُطِيعٌ
2- Hems: Cehrin mukabilidir. Lugatta: “Sesi gizlemek”
manasındadır. Tecvid ilminde ise hems: “Harf nutk olunurken
mahrecinden nefes cereyanının akması demektir. Hems harfleri mahrece
fazla dayanmazlar. Hems, harfleri:( فَحَثَّهُ شَحْصٌ سَكَتَ ) lafzında toplanmıştır.
Cehr ile hems sıfatının farkı şudur: Cehr harflerini harekeleyip ( قَقَقَ ) gibi
tekrar edersek, nefesin akmadığını ve o harfe ait olan sesin bir kısmının
işitilmediğini görürüz. Halbuki hems harflerini harekeleyip, ( آَكَكَ ) gibi
okursak nefesin aktığını ve sesin de çıktığını görürüz. Hems harflerinde
ses gizlice akar. (( اَلرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ derken ( م) ,(ح ) üzerine akar. Bazı
okuyucular ( ح) yı ( م) üzerine akıtmayıp ( اَلرَّحْمَّنُ الرَّحِيمُ ) gibi okuyor.
Hareke üzerinde durulduğundan ( م) harfine şedde verir gibi bir okuyuş
oluyor. Bundan kaçınmak gerekir.
3- Şiddet: Lugatta, kuvvet ve kudret manalarına gelir. Tecvid
ilminde ise: “Şiddet harfleri sükûn ile okunduğu zaman ses ve nefesin
asla akmaması” demektir. Çünkü şiddet harfleri mahreçlerinden çıkarken
mahreçlerine kuvvetle dayanırlar. ( اَجِدْ قَطٌّ بَكَتْ ) lafzında toplanan harfler,
şiddet harfleridir.
4- Rihvet: Lugatta, “yumuşaklık” manasına gelen Rihvet, tecvid
ilminde: “Rihvet harflerinin sükûn ile telaffuzu esnasında, mahrece
dayanmanın zayıf olması hasebiyle, ses ve nefesin beraberce akması”
demektir. Şiddet ve Beyniyye harflerinin dışındaki harfler, rihvet
harflerdir.
5- Beyniyye: Lugatta, “ortada olmak” demektir. Şiddet ve rihvet
sıfatlarının ortasında bulunan beyniyye: “Harf telaffuz edilirken sesin ne
tamamen akması ve ne de tamamen haps olması” demektir. Beyniyye
harfleri şunlardır: ( لِنْ عُمَرَ ). Bu harfler okunurken ses, kemaliyle ne
akacak ve ne de akmayacaktır. Bazı okuyucuların:
(يَدُعُّ الْيَتِيمَ -نَعْبُدُ -فَعَّالٌ)
gibi kelimelerdeki ayın ( ع) harfini, şiddetli harf gibi, sesini tamamen
habs etmeleri fahiş hatadır. ( يَدُعُّ ) nun ayınını ( يَدُلُّ ) nun lamı gibi okumak
gerekir. Yani sesleri az akacak, şiddetli harf gibi haps olunmayacak.
6- İsti'la: Lugatta, “yükselmek ve irtifa” demektir. Tecvid
ilminde ise: “İsti'la harflerini telaffuz ederken dilin, kökü ile birlikte üst
damağa yükselmesi” demektir. ( خُصَّ ضَغْطٍ قِظْ ) harfleri, isti'la harfleridir.
7- İnhifad: Lugatta, “aşağı ve alçak olmak” demektir. Tecvid
ilminde ise: “İnhifad harflerini telaffuz ederken dilin yukarıya
yükselmeyip, aşağıda kalmasına” denir. İstila harflerinin dışında kalan
harfler, inhifad harfleri olup ( أُنْشُرْ حَدِيثَ عِلْمِكَ سَوْفَ تَجْهَزُ بَدَا ) lafzında
toplanmıştır. İsti'la sıfatının zıddı olan inhifad’ın diğer bir adı da:
İstifale’dir.
8- Itbak: Lugatta, “yapıştırmak” manasına gelen ıtbak, Tecvid
ilminde: “Itbak harfleri okunduğu zaman, dilin üst damağa yapışması”
demektir. ( ص ض ط ظ ) harfleri, ıtbak harfleridir.
9- İnfitah: Lugatta, “açılmak ve ayrılmak” manalarına gelir.
Tecvid ilminde ise: “İnfitah harfleri okunduğu zaman, dil ile yukarı
damak arasının açık olmasına” denir ki, ıtbakın mukabilidir. İnfitah
harfleri şu cümlede toplanmıştır.
(مَنْ اَخَذَ وَجَدَ سَعَةً فَزَآَا حَقٌّ لَهُ شُرْبُ غَيْثٍ
10- Kalkale: Lugatta, “hareket etmek, kımıldamak” demektir.
Tecvid ilminde ise: “Kuvvetli bir ses işitilinceye kadar mahrecin
kımıldaması, deprenmesi” demektir. Kalkale harfleri ( قُطْبُ جَدٍ ) harfleridir.
Bu harfler, harekeli oldukları zaman kalkale sıfatı az zahir olur. Kelime
ortasında veya sonunda sakin olarak vaki oldukları zaman, kalkale
sıfatları daha kuvvetli ve daha ziyade olur. Kalkale harflerinde cehr ve
şiddet sıfatları içtimâ etmiştir. Tafsilat için bakınız Sh: 44
11- Safir: Lugatta, “ıslık ve kuş sesine” denir. Tecvid ilminde ise:
“Safir harfleri olan ( ص س ز ) harflerini okurken, kuş veya ıslık sesine
benzer kuvvetli ve keskin bir sesin çıkmasına” denir.
12- Gunne: Hayşum’dan gelen sestir. Harfleri ( م) ve ( ن) olmak
üzere ikidir.
13- Tefeşşi: Lugatta, “yayılmak ve dağılmak” demektir. Tecvid
ilminde ise: “Tefeşşi harfi olan ( ش) harfini telaffuz ederken sesin dil ile
damak arasında yayılması ve ( ظ) harfinin mahrecine varıncaya kadar
uzamasına” denir.
14- Tekrir: Lugatta, “tekrar etmek” manasındadır. Tecvid
ilminde ise: “Tekrir sıfatının harfi olan ra ( ر) yı okurken dil ucunun
titremesine” denir. Tekrir sıfatının yapılışı şöyledir: Dilin ucuna yakın
olan kısmını üst damağa sıkıca basarak, oradan ayrılmaksızın sürçer gibi
titreyerek durulur. Bunu yaparken ra'nın tekrarından sakınmak lazımdır.
Bunun için de dil, damaktan ayrılmamalıdır,
15- İstitale: Lugatta, “uzun olmak” demektir. Tecvid ilminde ise:
“İstitale harfi olan dat ( ض) harfini telaffuz ederken sesin, dil kenarının
üst azı dişlerinden lamın mahrecine kadar uzanmasına” denir.
16- İzlak: Lugatta, “kolaylık ve süratli olmak” demektir. Tecvid
ilminde ise: “Kendisinde bu sıfat bulunan harfleri telaffuz ederken, dilin
çabuk olmasına, kolayca telaffuz etmesine” denir. İzlak harfleri şu
cümlede toplanmıştır: ( (فَرَّ مِنْ لُبٍّ
17- İsmat: Lugatta, “men etmek” demektir. Tecvid ilminde ise:
“Kendisinde bu sıfat bulunan harflerin telaffuzundaki zorluk ve çetinlik”
demektir. Bu sebeple dört, beş ve altı harfli kelimelerde ismat harfleri
yan yana gelemez. Mutlaka aralarında izlak harflerinden birinin
bulunması gerekir. İzlak'ın dışındaki harfler, ismat harfleridir.
18- Lin: Lugatta, “yumuşak olmak” demektir. Tecvid ilminde ise:
“Lin harfi olan vav ( و) ve ye ( ي) nin, telaffuz ve nutkunun diğer harflerin
telaffuzuna nazaran daha kolay olmasına” denir. Ancak vav ile ye'nin
harfi lin olabilmesi için:
l- Kendileri cezimli,
2- Bir evvelki harflerinin de üstünlü olması gerekir. ((نَوْمٌ -عَلَيْهِ
gibi. Tafsilatı için bak. Sh: 33
19- İnhiraf: Lugatta, “meyletmek, bir tarafa eğilmek ve sapmak”
demektir. Tecvid ilminde ise: “Kendisinde inhiraf sıfatı bulunan lam ( (ل
ve ra ( ر) harflerini telaffuz ederken dilin yukarıya veya geriye
meyletmesine” denir. Lam’da dil ucuna, ra da ise dilin üstüne doğru meyl
edilir.
SIFAT-I ARIZA
l- Tefhim: Lugatta, “bir şeyi kalın etmek” manasındadır. Tecvid
ilminde ise: “Kendisinde tefhim sıfatı bulunan harfleri kalın okumak” demektir. Tefhim sıfatının harfleri şunlardır
a- İsti'la harflerinin hepsi: Itbak harfleri daha da kalın okunur.
قَالَ ) , (وَالْعَصَا ) ) gibi.
b- Kalın okunan harften sonra gelen elif ve harf-i med olan vav.
طَالَ –رَانَ –يَقُولُ ) ) gibi.
c- Lam-ı mufahhame: (Kalın okunan lam). Kıraat-ı İmam
Asım'da bundan maksad: ( اَللهُ ) lafza-i celâlinin lamı olup, bunun bir
evvelki harfi üstünlü veya ötreli olduğu zaman, bu lam kalın okunur. Tafsilatı içinنَصْرُاللهِ -هُوَ الله ) gibi.
d- Kalın okunan ra; Ra'nın okunuş şekilleri için bak. Sh: 45-46
2- Terkik: Lugatta, “bir şeyi ince etmek” manasındadır. Tecvid
ilminde ise: “Kendisinde bu sıfat bulunan harfleri ince okumak”
demektir. Tefhim harflerinin dışında kalan harfler, terkik harfleridir.
Harf-i med olan ye'yi, gerek kalın okunan ve gerekse ince okunan harften sonra vaki olsun, ince okumak lazımdır. ( قِيلَ -نِيلَ ) gibi.
Önemli Not: Tefhim sıfatlı harfleri kalın, terkik sıfatlı harfleri de
ince okumak gerekir. Bazı ülkelerde olduğu gibi, ( نَعْبُدُ ) ve benzeri
kelimelerdeki: Be, dal harfinin ötre halini üstün haline uydurmayıp, kalın okunması hatadır..
Hareke: Lugatta, “Kımıldamak, hareketli olmak” demektir.
Tecvid ilminde ise hareke: “Harfleri seslendirmek için onların alt veya üstlerine konan işaretlere” denir. Hareke: Zamme (ötre), fetha (üstün) ve kesre olmak üzere üçtür. Harekeli harfe “müteharrik” harekesiz harfe de
“sakin” denir.
ÖNEMLİ İKAZLAR
1- Kendisinde inhifad (istifale) sıfatı olan harfleri ince oku.
مَالِكِ) ,(إِيَّاكَ ) - 2 ) gibi kelimelerde ince okunan harften sonra gelen
elifleri ince oku. ( خَا)، (صَا ) daki, gibi kalın sadalı yapma.
اَلْحَمْدُ)، (أَعُوذُ)، (إِهْدِنَا)، (اَللهُ) - 3 ) daki hemzeleri ince oku. Sakın
kalın okunma.
للهِ )، (لَنَا) - 4 ) gibi kelimelerdeki lamları ince oku.
5- Kalın okunan harflerin yanında vaki olan her ince okunan harfe
dikkat et, kalın okumaktan sakın. Binaenaleyh: ( وَلْيَتَلَطَّفْ ) kelimesindeki
lamı, ( عَلَي اللهِ ) deki ( عَلَي )nın lamını, ( مَخْمَصَةٌ)، (مَرَضٌ ) gibi kelimelerdeki
mimleri sakın kalın okuma ( بَرْقٌ ) kelimesindeki be'yi de ince oku.
نَعْبُدُ) - 6 ) nün be'sini, ( يَعْلَمُونَ ) gibi kelimelerdeki mim ve vav
harflerini kalın okuma.
7- Be ve cim’in şiddet ve cehr sıfatlarını beyan et. Be'yi p, cim'i ç
şeklinde okuma. Kef’i kaf, kaf’ı kef gibi yapma.
أَلْحَقُّ)، (أَحَطْتُ)، (حَصْحَصَ) - 8 ) daki ha’ların; ( يَسْطُونَ) (يَسْقُونَ ) ve
مُسْتَقِيمٌ) ) deki sinlerin inceliklerini beyan et:
9- Ranın tekrir sıfatını yaparken, ra'yı çok mırıldatma. Çünkü iki
ra'lı olur.
اَلْحَمْدُ ) - 10 ) gibi kelimelerdeki lam ve mim'in sükûnuna dikkat et.
Kalkale gibi okuma.
11- Se ( ث) yi sin, sin’i sad şeklinde okumaktan sakın. Sakın ( ذ) i
ze, ze’yi de zı ( ظ) gibi okuma.
12- Kef ve te'nin şiddet sıfatlarını iyi göster.
13- Zı ( ظ) yı dat ( ض) gibi, ( ض) ı da zı ve dal gibi okuma.
14- Bakara süresi 245. ayet-i kerimesinde geçen ( يَبْصُطُ ) ve Araf
süresi 69. ayet-i kerimesinde geçen ( بَصْطَةً ) kelimelerindeki sad harfleri
her ne kadar sad olarak yazılmışsa da sin olarak, yani ( يَبْسُطُ ) ve ( (بَسْطَةً şeklinde okunur.
15- Tûr sûresi 37. ayet-i kerimesinde geçen ( (اَلْمُصَيْطِرُونَ
kelimesindeki sad harfi, sin olarak da sad olarak da okunabilir: ( اَلْمُسَيْطِرُونَ
اَلْمُصَيْطِرُونَ - ) gibi.
16- Gaşiye süresi 22. ayet-i kerimesinde geçen ( ( بِمُصَيْطِرْ
kelimesindeki sad harfi, sadece yazıldığı gibi sad olarak okunur.
HARFLERİN SIFAT TABLOSU
1-Hemze : Cehr, şiddet, infitah, inhifad, terkik, ismat.
2-Be : Cehr, şiddet, kalkale, infitah, inhifad, terkik, İzlak.
3-Te : Hems, şiddet, infitah, inhifad, terkik, ismat.
4-Se : Hems, rihvet, infitah, inhifad, terkik, ismat.
5-Cim : Cehr, şiddet, kalkale, infitah, inhifad, terkik, ismat.
6-Ha : Hems, rihvet, infitah, inhifad, terkik, ismat,
7-Hı : Hems, rihvet, infitah, isti’la, tefhim, ismat.
8-Dal : Cehr, şiddet, kalkale, infitah, inhifad, terkik, ismat.
9-Zel : Cehr, rihvet, infitah, inhifad, terkik, ismat.
10-Re : Cehr, beyniyye, infitah, inhifad, tekrir, inhiraf, izlak.
11-Ze : Cehr, rihvet, safir, infitah, inhifad,terkik, ismat.
12-Sin : Hems, rihvet, safir, infitah, inhifad, terkik, ismat.
13-Şın : Hems, rihvet, tefeşşi, infitah, inhifad, terkik, ismat.
14-Sat : Hems, rihvet, safir, ıtbak, istila, tefhim, ismat.
15-Dat : Hems, rihvet, istitale,ıtbak, isti’la, tefhim, ismat.
16-Tı : Cehr, şiddet, kalkale, ıtbak, isti'la, tefhim, ismat.
17-Zı : Cehr, rihvet, ıtbak, isti’la, tefhim,ismat.
18-Ayın : Cehr, beyniyye, infitah, inhifad, terkik, ismat
19-Gayın : Cehr, rihvet, infitah, isti'la, tefhim, ismat.
20-Fe : Hems, rihvet, infitah, inhifad, terkik, izlak.
21-Kaf : Cehr, şiddet, kalkale, infitah, isti'la, tefhim, ismat.
22-Kef : Hems, şiddet, infitah, inhifad, terkik,ismat.
23-Lam : Cehr, beyniyye, infitah, inhifad, inhiraf, terkik, izlak.
24-Mim : Cehr, beyniyye, gunne, infitah, inhifad, terkik, izlak.
25-Nun : Cehr, beyniyye, gunne, infitah, inhifad, terkik, izlak.
26-Vav : Cehr, rihvet, infitah, inhifad, terkik, ismat,
27-He : Hems, rihvet, infitah, inhifad, tetkik, ismat,
28-Ye : Cehr, rihvet, infitah, inhifad, terkik, ismat,
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Bu bölümde, kıraatta imamımız: İmam Asım ve Hafs rivayeti
kıraatını anlatacağız. Bilhassa bu bölümde anlatılan hususları, her
müslümanın gayet iyi bilmesi ve Kur'an-ı Kerim'i ona göre okuması farz olan dini vecibelerdendir.
Kıraatta imamımız olan “İmam Asım b. Ebi'n-Necud el-Kûfi
“Tabiun”dandır. Yedi kıraat imamından biridir. Hicri 127 yılında vefat etmiştir. İmam Asım'ın bugün yaygın olan kıraatı, üvey oğlu “Hafs b.Süleyman” tarafından yapılan rivayettir. İmamımızın kıraati asırlar ilerledikçe, müslüman cemaatleri kıraat hususunda birleştirici bir dereceye yükselmiştir. Bugün ülkemiz dahil İslam dünyası içinde, Kur'an-ı Kerim %95 oranında İmam Asım'ın Hafs rivayeti üzerine okunmaktadır.
HARF-İ MED
Lugatta med: “Uzatmak” demektir. Tecvid ilminde ise:
“Makablini (kendisinden bir önceki harfi) uzatan, çeken harfe: “Harf-i
med” denir. Tecvidde med kelimesi iki anlamda kullanılır.
a- Medd-i tabii (tabii uzatma). Bu manada kasr (kısa, az
uzatmak) kelimesi de kullanılır.
b- Medd-i mezid (tabii uzatma üzerine yapılan fazla uzatma).
Harf-i med üçtür: Vav ( و), Ye ( ي), Elif ( ا). Fakat bu harfler her
zaman harf-i med olmaz. Harf-i med olabilmeleri için şu şartların
tahakkuk etmesi lazımdır:
Vav'ın harf-i med olabilmesi için:
l- Kendisinin sakin (harekesiz),
2-Makablinin de mazmûm (ötreli) olması gerekir.
صُومُوا-قُومُوا–آُونُوا) ) kelimelerindeki vav harfleri gibi.
Ye'nin harf-i med olabilmesi için:
l- Kendisinin sakin,
2- Makablinin meksûr olması lazımdır. ( (سِيرَ –فِيهِ –قِيلَ
kelimelerindeki ya harfleri gibi.
Elif ise daima harf-i meddir. Çünkü kendisi daima sakindir.
Makabli de daima meftûhtur. ( خَافَ -قَالَ ) kelimelerindeki elif harfleri gibi.
Elif yazılış itibariyle ekseriyetle dikey vaziyette ( ا) yazılır. Fakat bazen, kelime yapısı ile ilgili olarak ye ( ى) ve bazen de mushaf-ı şerife mahsus olmak üzere vav ( و) şeklinde yazılır. ( اَلصَّلَوةُ –اَلزَّآَوةُ –رَمَى ) kelimelerinde olduğu gibi.
Bu üç med harfi ( أُوذِينَا -أُوتِينَا –نُوحِيهَا ) kelimelerinde toplanmıştır.
Yukarıda zikredilen kasr, iki manada kullanılır:
a- Medd-i tabii (tabii uzatma) nın terkedilmesi
b- Medd-i tabii (tabii uzatma) ki, tecvid ilminde bu manada
kullanılır. Bazı Kur'an-ı Kerim baskılarında, mütekellim zamiri olan ( (اَنَا kelimesinin üçüncü harfi olan elifin altında görülen ( قصر ) işareti, bu kelimenin medd ile okunmayacağını yani hiç uzatılmayacağını ihtar eder.
Yine ( أَبَاؤُهُمْ –جَزَاؤُهُمْ ) gibi kelimelerdeki vav'ların harf-i med
zannedilmemesi için bu işaret konmuştur. Çünkü bu vavlar, hemzenin yazılış kaidesi ile alakalı olup, destek vavıdır. Kısacası: Altında ( (قصر işareti bulunan vav veya elif; harf-i med değildir. Dolayısıyla uzatılmayacaktır.
SEBEB-İ MED
Harf-i medden sonra gelip, asli meddi (yani bir elif miktarı olan
tabii meddi) bir elif miktarından daha fazla çekmeyi gerektiren sebebe:
“Sebeb-i med” denir. Sebeb-i med ikidir:
l- Hemze: ( ء) Hemze, kendi aslî imlasıyla yazıldığı gibi, kelime
içindeki yerine göre elif şeklinde de yazılır. Binaenaleyh, harekesi olan bütün elifler hemzedir. Hemze, kelimenin başında, ortasında ve sonundavaki olabilir. Kelimenin başında vaki olan hemze iki kısma ayrılır:
a- Hemze-i kat'ı: Hem yazıda ve hem de okunuşta daima (yani,
ibtida= başlangıç ve vasl=ulama halinde) bulunan hemzedir. ( (أَبَدٌ -مَاأَناَ gibi.
b- Hemze-i vasıl: Yazıda mevcut, ibtida (okunmaya kendisi ile
başlanma) halinde okunan, fakat vasl (kendisinden önce harekeli bir harf gelme) halinde okunmayan hemzedir. ( اَلْعَصْر وَالْعَصْرِ ) gibi.
Bu hemzelerden sadece: Harf-i medden sonra gelen ve kat’ı
hemzesi olan hemze sebeb-i med olabilir. ( مَاأَناَ -جَآءَ ) gibi.
Kelime başlarında dikey olarak, yani elif şeklinde yazılmış olan
hemzelerden hemze-i vasl'a alamet olmak üzere, elifin üstüne yarım bir sad ( ا), hemze-i kat’a alamet olmak üzere de, üstün ve ötre halinde elifinüzerine bir hemze ( أ), esre halinde de elifin altına bir hemze ( (إ yazılması itiyad edilmiştir. ( والْعَصْرِ -إِلَهٌ –أُذُنٌ –أَآَلَ ) gibi.
2- Sükûn: Harekesizlik demektir, alameti de cezim ( —ْ )
dediğimiz işarettir. ( لَمْ يَلِدْ ) gibi. Bu alâmeti taşıyan harfe, sakin harf denir.
Sakin harf, harf-i med ise bu işarete gerek yoktur. ( اَلْمِيزَانُ –اَلرُّوحُ ) gibi. Bir kelimede, med harfinden sonra sükûnlu bir harfin bulunması, med sebebi olur. Sükûn iki çeşittir:
a- Sükûn-u lâzım: Vakfen (durulunca) ve vaslen, (geçilince sabit
olan sükuna: “Sükûn-u lâzım” denir ( لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ ) kelimelerindeki mim ve dal harflerinin sükunu gibi. Çünkü biz bu kelime üzerine vakf yapsak veya diğer bir kelimeye vasl yapsak, sükunlar oldukları gibi durur. Hiç değişmez.
b- Sükûn-u arız: Vakfen sabit, vaslen sakıt (düşen) olan sükûna:
“Sükûn-u arız” denir. Yani asılda olmayıp, arızî bir sebeple meydana gelen sükûndur. Bu arızî sebep de vakıftır. Mesela: ( يَعْلَمُونَ ) kelimesi üzerinde vakf yapılırsa nûn harfinin üstünü düşer, yerine cezim gelir. يَعْلَمُونْ) ) gibi. İşte bu sükûn arızîdir. Çünkü bu kelime üzerinde vakf yapılmasaydı, böyle bir sükûn meydana gelmeyecekti. Ayet sonlarındaki sükûnların çoğu böyledir. Arapça’da hareke üzerinde vakıf yapmak caiz olmadığından, vakıf halinde kelimenin son harekesi daima sükûna çevrilir. Sükûnu lazım, kelime ortasında veya sonunda vaki olabilir ,( (اَلْحَمْدُ لَمْ يَلِدْ) ) kelimelerindeki mim ve dal harflerinin sükûnu gibi. Sükun-u arız ise, sadece kelime sonunda vaki olabilir. Kelime başında ise bu sükûnlerin hiçbirisi bulunamaz. Çünkü sakin harf ile ibtida (okumaya başlamak) mümkün değildir.
MED VE ÇEŞİTLERİ
Daha önce de zikredildiği gibi, lugatta med: "Uzatmak" demektir.
Tecvid ilminde ise: Bir harfin üç harekeden biri doğrultusunda uzatılarak
okunmasına "med" denir. Medler iki kısma ayrılır.
a- Medd-i asli,
b- Medd-i fer'i. Şimdi bunları izah edelim.
a- MEDD-İ ASLİ
Buna; "Medd-i tabii" de denir ki, bu daha meşhurdur. Med
harflerinden ayrılmayan, med harfinin zatı ile kaim olan medlere: "Aslî
(tabii) med" denir. Tarifi şöyledir:
Medd-i Tabii: Bir kelimede harf-i medden biri bulunur, sebeb-i
medden hiçbiri olmazsa o kelime: "Medd-i Tabiî" olur. ( .(قَاتَلَ) ,(قَالوُا
سِيرُوا ) ) kelimelerinde olduğu gibi.
قَالَ) ): Medd-i Tabii olur. Çünkü kafı çeken harf-i medden elif var.
Sebeb-i medden ise hiçbiri yoktur.
حَكِيماً) ) ve ( عَلِيمًا ) gibi iki üstünlü kelimeler üzerinde vakıf yapılacak
olursa, iki üstünden bedel elif üzerine vakıf yapılır ve medd-i tabii olur.
Fakat durulmayıp geçilirse, medd-i tabii olmaz.
Yukarıdaki misallerde, harf-i medd hem okunuşta hem de yazılışta
vardır. Bazen okunuşta olur, fakat yazılışta bulunmaz. Bu durum, vav ve ye harflerinde olur. İleride zamir bahsinde de beyan edileceği gibi, kelimenin aslından olmayan ve he ( ه) şeklinde yazılan ve zamir olan he ( ه) lerin harekesi ötre olunca, onu çeken gizli bir vav vardır.
Buna: "Vav-ı mukadder" denir. ( لَهُ ) deki he ( ه) gibi. Hareke esre
olunca, onu çeken gizli bir ye vardır. Buna da: "Ya-ı mukadder" denir.
بِهِ ) ) deki he ( ه) gibi. Bu durumda da, bu zamirden sonra sebeb-i
medden hiçbiri vaki olmazsa, o yerde de medd-i tabii olur. ( لَهُ مَالٌ ) gibi.
Hükmü: Medd-i tabii bir elif miktarı çekilir. Farzdır. Bir eliften
eksik veya fazla çekmek lahn-ı celi (ağır ve açık hata. Bak. Sh: 60) olur.Haramdır. Bir elif miktarı, iki hareke miktarına eşittir. Bu harekenin birisi med harfinden önceki harfe, diğeri ise med harfine aittir. Bu da bir parmak kaldırıp indirecek kadar zaman miktarı olarak kabul edilir. Bu izah, sadece teorik bir ifadedir. Bunların tatbikatını fem-i muhsin'den öğrenmek gerekir.
Sebeb-i meddin bulunmasından dolayı asli medd üzerine ziyade
yapılmak suretiyle meydana gelen medlere: "Medd-i fer'i" denir. Buna "medd-î mezid" de denir. Fer'î med beş kısma aynlır:
l- Medd-i muttasıl,
2- Medd-i munfasıl,
3- Medd-i lazım,
4- Medd-i arız,
5- Medd-i lin.
Şimdi bunları beyan edeceğiz, inşaALLAH.
MEDD-İ MUTTASIL
Bitişik medd demektir. Harf-i med ile sebeb-i meddin aynı
kelimede yanyana bulunmasından dolayı bu isim verilmiştir.
Tarifi: Bir kelimede harf-i medden sonra, sebeb-i medden hemze
vaki olursa, o kelime medd-i muttasıl olur. ( (مَلاَئِكَةٌ) ,(جِىءَ) ,(جَاءَ) ,(سُوءَkelimelerinde olduğu gibi.
جَاءَ ) ) Medd-i muttasıldır. Çünkü cimi çeken harf-i medden elif
var. Sebebi medden de hemze var. İkiside aynı kelimede yan yana vaki oldukları için medd-i muttasıl olmuştur.
Hükmü: Medd-i muttasılın meddi, vacibtir. Çünkü muttefekun
aleyhdir. Yani kıraat ilminde imam olan kurraların hepsi medd etmiştir.
Hiçbiri kasr (bir elif miktarı okumak, medd-i tabii gibi) yapmamıştır.
Medd-i muttasıl, Kıraat-ı İmam Asım ve Hafs rivayetinde -4- elif miktarıuzatılır. Kur'an-ı Kerim, "Hadr" (süratli okuyuş. Bak. Sh: 61) üzere okunuyorsa iki elif miktarına inilebilir. Bundan az medd etmek caiz değildir. Tahrimen mekruhtur.
Vazife: Nasr ( اِذَا جَاءَ ) süresinde geçen medd-i tabii ve medd-i
muttasılları tesbit ediniz ve bir bir izah ediniz.
MEDD-Î MUNFASIL
Ayrı medd demektir. Harf-i med ile sebeb-i meddin ayrı iki
kelimede bulunmasından dolayı bu isim verilmiştir.
Tarifi: Harf-i medden sonra sebeb-i medden hemze gelir ve ikisi
de ayrı ayrı iki kelimede, fakat yan yana vaki olurlarsa bu durumda
medd-i munfasıl olur. ( (ياَ اَيُّهَا ) ,(فَلاَ تُزَآُّوا اَنْفُسَكُمْ ) ,(وَمَا اَنْزَلَ ) ,(اِنَّا اَعْطَيْناَ
kelimelerinde olduğu gibi.
وَمَا اَنْزَلَ ) ): Medd-i munfasıldır. Çünkü mimi çeken harf-i medden
elif var. Sebeb-i medden de hemze var. İkisi yan yana, fakat ayrı iki
kelimede vaki olduğu için medd-i munfasıl olmuştur.
Daha önce anlattığımız vav-ı mukadder veya ya-ı mukadder'den
sonra sebeb-i medden hemze vaki olursa, yine meddi
munfasıl olur. ( بِهِ اِيمَاناً ) kelimesinde olduğu gibi; Müennes işaret ismi olan ( هَذِهِ ) için de hüküm aynıdır.( اِنَّ هَذِهِ اُمَّتُكُمْ ) ayet-i kerimesinde olduğu gibi. Harf-i meddin bulunduğu kelime üzerinde vakıf yapılacak olsa, sebeb-i meddin bulunmamasından dolayı, medd-i munfasıl da ortadan kalkmış olur.Hükmü: Medd-i munfasılın meddi, caizdir. Çünkü muhtelefun fihdir. Yani bazı kurra, medd-i tabiînin medd miktarından fazla medd ettiler. Bazı kurra da kasr ettiler. Medd-i munfasıl, Kıraat-ı İmam Asım ve Hafs rivayetinde -4- elif miktarı uzatılır. Kur'an-ı Kerim, "Hadr" üzere okunuyorsa, bir elif miktarına inilebilir.
MEDD-İ LAZIM
"Lazım" lügatta: "Lüzumlu, gerekli" manasına gelir. Medd-i
Lazımın tarifi: Bir kelimede, harf-i medden sonra sebeb-i medden
sükûnu lazım vaki olursa, o kelime "medd-i lazım" olur. Bu şekilde
meydana gelen meddi, bütün kıraat imamları medd ile okudukları için, bu isim verilmiştir. Medd-i lazım -4- türlüdür.
1- Medd-i lazım kelime-i müsekkale; Kelime-i müsekkale,
idgamlı kelime demektir. İdgam: Aynı cinsten olan ve yan yana bulunan iki harften birincisinin ikinciye katılarak, girdirilerek birlikte okunmalarından ibarettir ki, şedde bunun alametidir. Bu türlü kelimelerde medd harfinden sonra gelen sakin harf, idgamlı (şeddeli) durumdadır. Arabçada şedde ağırlık ifade ettiğinden, medd-i lazımın bu türlüsü: "Medd-i Lazım kelime-i müsekkale" olarak isimlendirilmiştir.
Misal:
(حَاجَّ حَاجْجَ ) (حَافِّينَ حَافْفِينَ)
اَلْحَاقَّةُ) ) : Medd-i lazım kelime-i müsekkaledir. Çünkü ha'yı çeken
harf-i medden elif var. Sebeb-i medden de birinci kafın sükun-u lazımıvar. İkisi de aynı kelimede bulundukları için medd-i lazım; sükûn-ulazımlı harf idgamlı olarak vaki olduğu için de kelime-i müsekkale olmuştur.Şayet, harf-i med ile sebeb-i med aynı kelimede yan yana vaki olmazsa, iki ayrı kelimede, mesela: Harf-i med birinci kelimenin sonunda, sebeb-i medd ikinci kelimenin başında bulunacak olursa, bu durumda medd-i lazım olmaz. Yazıda mevcud olan harf-i med, kıraat esnasında iskat edilir (düşürülür). ( مَا الْقَارِعَةُ) ) ,(اِذَا السَّمَاءُ gibi.
2- Medd-i lazım kelime-i muhaffefe: Bu durumda üzerinde
sükûn-u lazım vaki olan harf cezimlidir. Arabçada cezim hafiflik ifade ettiğinden, medd-i lazımın bu türlüsüne "Medd-i lâzım kelime-i muhaffefe" denilmiştir. ( آلْآنَ أَاَلْأَانَ ) gibi. Bu kelime medd-i lazım
kelime-i muhaffefe'dir. Çünkü hemzeyi çeken harf-i medden elif var.Sebeb-i medden de lamın sükun-u lazımı var. İkisi de aynı kelimede bulundukları için medd-i lazım, sükun-u lazımlı harf idgamsız olarak vaki olduğu için de kelime-i muhaffefe olmuştur.
3- Medd-i lazım harf-i müsekkal. Harf-i müsekkal: Kendisinde
idgam (şedde) bulunan harf demektir. Fakat harfi müsekkal'de hakikatta şedde bulunmaz. Üzerinde sükûn-u lazım bulunan harften sonra aynı cinsten harfin gelmesi sebebiyle, telaffuz halinde şedde varmışcasına okunur. ( الم اَلِفْ لاَمْ مِيمْ ) deki lâm gibi. Buradaki lâm, harf-imusekkal’dir. Çünkü lam'ı çeken harf-i medden elif var. Sebeb-i medden de mimin sükûn-u lazımı var. Sükûn-u lazımlı olan mim harfi, yine ikinci bir mime uğradığı için, telaffuzda idgam olunarak. "Medd-i lazım harf-i musekkal" olmuştur.
4- Medd-i lazım harf-i muhaffef: Bu durumda, üzerinde sükûn-u
lazım bulunan harf, idgamsızdır. ( الم اَلِفْ لاَمْ مِيمْ ) deki mim gibi.
Çünkü mimi çeken harf-i medden ye var. Sebeb-i medden de mimin
sükûn-u lazımı var. İdgam durumu da olmadığı için "Medd-i lazım
harf-i muhaffef" olmuştur. ( الر اَلِفْ لاَمْ رَا ) daki lam da böyledir.
Hükmü: Medd-i lazımın meddi, vacibtir. Çünkü bütün kıraat
imamları medd-i lazımın -4- elif miktarı med edilmesinin lüzumu
üzerinde ittifak etmişlerdir. Binaenaleyh, hadr kıraatında bile olsa, bu miktardan az meddetmek doğru değildir.
MEDD-İ ARIZ
Lugatta arız: "Önce yokken sonradan gelip çatan, musallat olan"
gibi manalara gelmektedir. Medd-i arızın tarifi şöyledir: "Bir kelimede,harf-i medden sonra sebeb-i medden sükûn-u arız vaki olursa bu durumda medd-i arız olur. ( يَقُُولُ ) ,(يَفْعَلُونَ ) kelimeleri vakıf halinde medd-i arız olurlar.
يَعْلَمُونَ ) ) : Medd-i arızdır. Çünkü mim'i çeken harf-i medden vav
var. Vakıf halinde sebeb-i medden de nun'un sükûn-u arızı var.
Binaenaleyh, medd-i arız olmuştur.
Görüldüğü üzere medd-i arız; harf-i medden sonra gelen harf
üzerinde vakıf yapıldığı zaman meydana gelmektedir. Halbuki vakıf
yapılmayıp, vasl yapılacak olursa, sükûn-u arız kalktığından medd-i arız da ortadan kalkmış olur. Bu durumda medd-i tabii olur. Medd-i arıza "medd-i vakıf" da denilmiştir.
Hükmü: Medd-i arızın medd-i caizdir. Medd-i arızın med
miktarındaki vecihler, üzerinde sükûn-u arız vaki olan harfin aslî
harekesine göre değişmektedir.
l- Eğer sükûn-u arızın üzerinde vaki olduğu harfin aslî harekesi
üstün ise, bu durumda bütün kıraat imamlarına göre -3- vecih caizdir.
a- Tûl (uzun okuyuş). Bu durumda -4- elif miktarı medd olunur.
kıraat imamlarına göre -3- vecih caizdir.
b- Tevessut (orta okuyuş). Bu durumda iki veya üç elif miktarı
medd olunur.
c- Kasr ( kısa okuyuş ). Bu durumda bir elif miktarı medd olunur.
يَخْرُجُونَ) ,(يَكْتُبُونَ ) ,(يَنْصُرُونَ ) ,(يَعْلَمُونَ ) ) kelimelerinde olduğu gibi.
2- Eğer, üzerinde sükûn-u arız vaki olan harfin aslî harekesi esre
ise, -4- vecih caizdir. a-Tûl, b- Tevessut. c- Kasr, d- Kasr ile revm.
خَافُونِ) ,(يَا عِبَادِ) ,(مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ ) ) gibi.
Revm: Lugatta, "taleb etmek" demektir. Tecvid ilminde ise:
"Gizli ses ile harfin harekesini taleb etmeye, yani harekeyi hafif bir sesle okumaya: "Revm" denir. Bu durumda, esre harekesinin çok azı kalır. Üçte biri kadar. Revmin nasıl yapılacağını, fem-i muhsinden öğrenmelidir. Esrede olduğu gibi ötrede de revm yapılabilir. Üstündeyapılmaz. Revm, vasıl hükmünde olduğu için ancak kasr ile revm yapılabilir. Tûl ve tevessut ile revm yapılmaz. Revm, harekenin durumunu açıklamak için yapılan bir beyandır. Bunu gözleri görmeyen âmâlar, kulakları vasıtasıyla idrak edebilirler.
3- Eğer, üzerinde sükûn-u arız vaki olan harfin asli harekesi ötre
olursa -7- vecih caizdir, a- Tul, b- Tevessut, c-Kasr, d- Tûl ile işmam, e-
Tevessut ile işmam, f- Kasr ile işmam, g- Kasr ile revm.
İşmam: Lugatta, "koklatmak" manasına gelir. Tecvid ilminde ise,
sükundan sonra ötre harekesine işaret ederek dudakların ileriye doğru toplanması, yumulmasıdır. Harekeyi beyan etmek için dudaklarla yapılan işmam, gözleri gören ve fakat kulakları duymayan sağırlara mahsustur.
يَقُولُ) ,(نَصُومُ) ,(وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُ ) ) gibi.
Kıraatta imamımız İmam Asım hazretleri, Yusuf süresindeki:
لاَ تَأْمَنَّا) ) dan başka yerde işmam yapmadı. Aslı ( لاَ تَأْمَنُنَا ) idi. Revm de hiç yapmamıştır. Halen memleketimizde her ikisi de yapılmamaktadır. Medd-i arızın "tûl" okunması efdal görülmüştür.
MEDD-İ LİN
"Lîn": Lügatta, "yumuşak olmak" manasına gelir. Medd-i lin'in
tarifi şöyledir: "Bir kelimede harf-i linden sonra sebeb-i medden sükûn -lazım veya arız- vaki olursa, buradaki med: Medd-i lin" olur. Misal: ( عَلَيْهِ ) gibi. Bu kelime üzerinde vakıf yapıldığında medd-i lin meydana gelir. Çünkü harf-i linden ye var. Sebeb-i medden de he'nin sukun-u arızı vardır.
Hükmü: Medd-i lin'in medd durumu, harf-i linden sonra gelen
sükûnun cinsine bağlıdır. Şöyleki:
1- Eğer harf-i linden sonra gelen sükûn, sükûn-u lazım ise: -2-
vecih caizdir. Tûl ve tevessut. Fakat tûl ile okumak bütün kurraca tercih edilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de bu şekilde kelime iki yerde bulunmaktadır.
a- Meryem süresinin evvelinde bulunan:
آهيعص آَافْ هَا يَا عَيْنْ صَادْ) ) mukattaa harflerindeki ( (عَيْنْ ع lafzı.
b- Şura süresinin başında bulunan
حم عسق حَا مِيمْ عَيْنْ سِينْ قَافْ) ) mukattaa harflerindeki ( (عين ع
lafzı.
2- Eğer harf-i linden sonra gelen sükûn, sükûn-u arız ise o zaman
medd-i linin medd durumu, medd-i arızda olduğu gibi, üzerinde sükûn-u
arız vaki olan harfin asli harekesine bağlıdır. Mesela: ( اَلْيَوْمَ ) de üç vecih,
عَلَيْهِ ) ) de dört vecih, ( وَلاَ نَوْمٌ ) de yedi vecih caizdir.
Bu izahattan anlaşıldıki: Medd-i lin, aslında medd-i lazım ve meddi
arıza benzemektedir. Medd-i lini onlardan ayıran husus: Harf-i medd yerine harf-i linin bulunmuş olmasıdır.
MEDD-İ TA'ZİM VE TEBRİE
Buraya kadar zikrolunan meddlerin hepsi, lafzî sebeplere göre olan
medlerdir. Bir de manevi sebeplere göre meddler vardır ki, bunlar da iki tanedir.
1- Medd-i ta'zim: Bu medd, kelime-i tevhid ( لآ اِلَهَ اِلاَّ اللهُ ) daki
nafiye la ( لا) sına aittir. Buna: "Medd-i mübalağa" da denir. Çünkü
buradaki meddin mübalağalı bir şekilde yapılması, ALLAH'tan
başkasından ulûhiyyeti nefy içindir. Zaten, burası bizim kıraatta da
medd-i munfasıl olmak üzere -4- elif miktarı çekilmektedir.
2-Medd-i tebrie : La-i tebriyyeye (cinsten hükmü nefyeden la'ya)
ait bir meddir. ( لاَ شَرِيكَ لَهُ ) ,(لاَ رَيْبَ ) gibi. Bunlarda zahirde bir sebep
olmadığı halde, aslından ziyade medd etmek caizdir. Fakat tevessut
efdaldir.
Med konusunda dikkat edeceğimiz hususlar :
1- Kur'an-ı Kerim'i okurken medler, okuyuş tarzıyla orantılı
olmalıdır. Hadr tarzındaki bir okuyuşta medler en az ne kadar
çekiliyorsa, o miktar çekilmelidir. Hadr ile okurken, medleri tertile göre çekmek; bir laubalilik ve başı bozukça bir harekettir. Adabına uygun olan: Medlerin, sükunların, idgamların hülasa bütün tecvid hükümlerinin aynı ölçüde ve birbirlerine mütenasib olmalarından ibarettir. Sağlam okuyan ve okuduğuna saygı gösteren okuyucunun aklı ağzında olmalıdır.
2- Medler mütevatir kıraat imamlarından nakledilen mertebelerde
okunmalı. Mütevatir med miktarları, ictihadi bir durum değildir. Kur'an-ı Kerim okuyan, kimin kıraatına göre okuyorsa bütün okuyuş vecihlerinde ona uyması gerekir.
3- Kur'an-ı Kerim okuyan kimse, medlerde; imamının okuduğu
bütün mertebeleri okuyabilir. Caiz gördüğü mertebeler arasında tercih yapabilir. Mesela İmam Asım kıraatı ve Hafs rivayetiyle okuyan kimse muttasıl, munfasıl, lazım meddleri dört elif okumak durumundadır. Arız med, yerine göre dört eliften bir elife kadar inebilir.
4- Medlerin okunuşunda tecvid kaidesini bozan musiki ve nağmeyi
tecvide uydurmalı, tecvid kaidesini musikiye ve makama hakim
kılmalıdır.
5- Medlerin icrasında, med sebeblerinin gösterilmesine itina
edilmeli ve hassas davranılmalıdır. Med sebebi olan hemze ve sükunun iskatına, hazfine veya teshiline meydan verilmemelidir.
VAZİFE: Meddler bahsi burada bitmektedir. Binaenaleyh, buraya
kadar görülen konuları
No comments:
Post a Comment